23 Aralık 2012 Pazar

Sınıf Tavrına Karşı Küçük Burjuva Dönekliği

Marksizm ve sınıf birbirinden ayrılmaz nitelik taşıyor alsa da, sınıf kavramını ilk ortaya atan Marks değil. Hatta Marks, sınıf çıkarlarının birbirinden faklı ve uzlaşmaz olduğunu ortaya koyma şerefinin kendisine ait olmadığını söyler. Marksizm'in getirdiği yenilik, sınıflar arası mücadele tarihinin bizatihi insanlık tarihinin kendisi olduğunu söylemesidir.

Farklı sınıflar arasında karşıtlık ve aralarında mücadele, insanlık tarihini biçimlendiren temel olgu olmaktadır. Kapitalist topluma gelindiğinde tarih sahnesine çıkan iki sınıf; işçi sınıfı ve sermaye sınıfı çıkarları taban tabana zıttır. Diyalektik materyalizm, bu karşıtlığın tez ve antitezi oluşturduğu ve artık bunların sentezi ile bundan sonra sınıfsız topluma geçileceğini ortaya koyar.

Marksist sınıf tanımının, öncekilere kıyasla temelli farklılıklar gösterdiğini belirtmek gerekiyor. Sınıf olgusu, üretim sürecine katılım biçimi, üretim araçları sahipliliği ve bu ilişkiler bağlamında oluşan kolektif sınıf bilinci ile ortaya çıkar ve biçimlenir.

Sınıfı belirleyen bu unsurlar, soyut bir üretim modeli, örneğin Marks’ın yeniden üretim modeli içinde daha açıklıkla anlaşılabilir. Böyle bir modelde, en yalın biçimiyle üretim ilişkileri, emek + sermaye -> meta biçiminde tarif edilir. Bu modelde ilişkiye giren taraflar olarak sadece iki sınıf yer alır: işçi sınıfı ve sermaye sınıfı.

Burjuva toplumunda işçi sınıfı “özgür emekçi” niteliğindedir. Üretim modeli soyutlaması ile işçiler kim için, nerede ve ne zaman çalışacakları hakkında hiçbir zorlamaya tabi değildir. Artı, örneğin toprak sahibi köylüden farklı olarak, satacağı işgücü dışında hiçbir mülkiyete (geçimlerini sağlamak için) sahip değillerdir. Bu nitelikler, model içinde işçi sınıfının yer alış biçimini tanımlar.

Burjuva ise, üretim sürecine, üretim araçları sahipliliği ile (sermaye koyarak) katılır.

Marks'ın yeniden üretim modeli, gerekli olan tüm kavramları yalın, ama eksiksiz olarak verir. Kapitalist toplumda işçi ve burjuva sınıfları yanı sıra başka sınıfların da var olduğu görülür. O halde, bu sınıfların konumunun model içinde belirlenmesi gerekir. Bunu yapmak için, Marks’ın modelinde izlediği yöntemin aynısı uygulanabilir. Marks, yeniden üretim modelinde en basit durum olan basit yeniden üretimden başlar. Bu en yalın biçimi elde etmek için kullanılan varsayımlar kaldırıldığında, model giderek karmaşıklaşır. Basit halinde artı değer yoktur. Bu durumda sadece kendini yenileyebilir. Artı değerin elde edildiği durumda model, genişletilmiş yeniden üretimi modeline dönüşür.

Benzer şekilde, modelin içinde yer alan sınıf varsayımı değiştirilir ve işçi ve burjuva yanında, örneğin, köylülük dahil edilirse ne olur?

Üretime katılış biçimi ile ele alındığında, köylülük emekçidir; o halde, emek + sermaye için verilen modelde, emek tarafında yer almalıdır. Ama, öte yandan aynı zamanda bir üretim aracı niteliğindeki toprak sahibi olan köylü, modelin diğer tarafına da uygun düşmektedir. Demek ki, Marks'ın yeniden üretim modeli, köylülük için uygun düşmüyor.

Köylülük ile karşılaşılan sorun, esas olarak onun bir önceki feodal döneme özgü sınıf oluşu ile bağlantılıdır. Demek ki köylülük, kapitalizmin ilk aşamasında önceki üretim tarzına özgü olsa da var olmayı hala daha sürdürmektedir. Bu tespit doğrudur; nitekim ancak kapitalizmin yaygınlaşıp tüm kesimleri içine aldığı ve eski üretim tarzlarını tümüyle tasfiye ettiği zaman köylülük ortadan kalkmaktadır. Nitekim bugün gelişmiş kapitalist ülkelerde olan da budur. Köylülük yanı sıra, geleneksel tarım ekonomisi bile zamanla tasfiye edilmekte ve tarım üretimi modern kapitalist çiftliklerde, kapitalist sermaye aracılığı ile yürütülür hale gelmektedir.

Aynı durum, küçük burjuva olarak tanımlanan esnaf, zanaatkâr, vs. gibi sınıflar için de geçerlidir. Onların modeldeki konumu da köylülük ile benzeşir. Üzerinde ayrıntı ile durmaya değmez. Bu kesimlerin günümüzde her adımda silindiği ve ortadan kalktığı görülmektedir zaten.

O halde, Marks'ın üretim modeline uymayan sınıf ve tabakalar, kapitalizm sonrası değil, önceki döneme has olmaları nedeniyle, bu sınıf ve tabakalarla ilgili karşılaşılan sorunlar da esas olarak kapitalimi ilgilendirmektedir ve onun bağrında "asalak" niteliğini taşıdığı için onun tarafından çözümlenmesi gerekir. Nitekim de kapitalizm köylülüğün çözülmesi ve bağını bahçesini bozup kentlere geniş işsizler ordusu oluşturması için elinden geleni yapmaktadır. Bunun sonunda da günümüz gelişmiş kapitalist toplumlarında köylülük neredeyse tümüyle tasfiye edilmektedir. Aynı durum, küçük burjuva kesimi için de geçerlidir.

Kapitalist sermaye dışında küçük mülk (üretim aracı) sahipliliğini oluşturan küçük burjuva kesimleri de hızla proleterleşmekte ve yok olmaktadır.

Gerçekten de, köylülük ve üretim aracı sahipliliği ile bağlantılı küçük burjuva sınıfların sorunları kapitalist topluma kıyasla devrimci değil, ama reformist yöntemlerle çözümlenmelidir. Bu bağlamda, bu sorunun muhatapları da burjuvazi olmaktadır. Burjuvazi de bunu en etkili biçimde yapmakta ve bu kesimleri hızla yoksullaştırıp tasfiye ederek proletaryaya katılmaya zorlamaktadır.

Son olarak, acaba üretim aracı sahipliği söz konusu olmayan ama yine de modelde temel iki sınıf dışında kalan "emekçi kesimler" vardır. Hatta "beyaz yakalılar" olarak da tanımlanan bu kesimler günümüz kapitalist toplumlarında sayıları hatırı sayılır düzeye gelmiştir. Bu kesimlerin modele katılması durumunda sonuç ne olacaktır, merak konusudur.

Şimdiye kadar Marks'ın üretim modelinde yapılan değerlendirmeler, onun yalın hali korunmuş olsa bile kapitalist sistemi oldukça iyi temsil etmekte olduğunu ortaya koymaktadır. O halde, esas itibarı ile üretim sürecine emeği ile katılmakta olan emekçe kesimlerin de model içinde yer alabilir olması gerekir.

Üretim aracı sahibi olmayıp da geçimini "nitelikli emek" ile sağlayan, ama yine de işçi sınıfı dışında kalan doktor, mühendis, vs. gibi kesimlerin durumunun ele alınması için, modelde emek tanımına emeğin üretim sürecine katılış biçimine biraz daha yakından bakmak gerekiyor.

Modelde emeğin konumu ve üretim araçları sahipliliğini üzerinde duruldu ama, üretim sürecine bu biçimde katılan işçi sınıfının tanımı ile bağlantılı bir husus üzerinde pek durulmadı. Bu da nitelikli emeğin yeri için bir ipucu sağlayacak gibi görünmektedir. Ama bundan önce, emeğin üretime katılış biçimi üzerinde biraz daha durmak gerekiyor.

Üretime katılan emek ile ilgili çok çeşitli ayrım yapmak mümkündür. Ama tümü de iki genel sınıflama içinde yer alıyor gibidir. Bu da kol emeği ve kafa emeği ayrımıdır.

Aldığı ücret karşılığı emeği geçinenler ve "ücretli" olarak tanımlananlar, emeğin niteliği bakımdan iki farklı kesimi oluşturur. Kol emekçileri esas olarak işçi sınıfına karşılık gelirken, kafa emekçisi ise ücretli olarak çalışıyor olmalarına karşın kol emekçisinden farklı ele alınmalıdır.

Şimdi kol ve kafa emeği arasındaki ayrım bağlamında Marksist sınıf tanımı içinde sözü edilen bir kavram üzerinde durmak gerekiyor.

Bu kavram, bir sınıf olgusu ile ayrılmaz ve onun bir parçası niteliğindeki sınıfa özgü "kolektif bilinçtir". Sınıflar, üretim sürecine katılış ve üretim araçları ile ilişkileri bağlamında bir bilinç düzeyine ulaşır. İşçi sınıfı ve burjuva sınıfı, vs. gibi. Kolektif sınıf bilinci oluşumuna katkıda bulunan çok çeşitli unsur vardır; gelir düzeyi, yaşam koşulları, kültür, ideoloji, akla ne gelirse bu kapsamda düşünülebilir.

Kol ve kafa emekçileri bağlamında bütün bu kolektif bilinç unsurlarında belli ölçüde farklılıklar olduğu görülür. Çünkü kapitalizmde kol ve kafa emeği arasında içerik ve nitelik açısından farklılıklar vardır ve bu durum, onları sınıf bilinçliliğinde belirli farklı yönlendirmelere itmektedir.

Kapitalist toplumda, işçi sınıfı ile köylülük arasında, kent ile köy arasında olduğu gibi, benzer nitelikte kol ve kafa emeği arasında da ayrımlar olabilmektedir. Her ne kadar bu karşıtlık uzlaşmaz olmasa da, ayrım yine de vardır. Köken itibarı ile, emeğin niteliği ve yoğunluğu itibarı ile ve sonuç olacak gelecekle ilgili beklentiler itibarı ile bu iki kesim farklı sınıf özellikleri sergilemektedir.

Bu ayrımın belirgin bir sınırının olmadığını da belirtmek gerekir. Dahası, zaman içinde gelişmeye paralel olarak kol ve kafa emeğinin üretim sürecine katılışında farklılıklar ortaya çıkar. Kimi yerde kol emeğinin yerini giderek kafa emeği alırken, kimi zaman üretimde uzmanlaşma kol emeğinin niteliğinin artmasına yol açar ve onu kafa emeğine yakınlaştırır. İşbölümünün artışı da gerek kol ve gerekse kafa emeğini basitleştirmekte ve sıradanlaştırmaktadır. Gerçekte günümüz kapitalizminde kol ve kafa emeği arasındaki ayrımın kimi yerde kalktığı, kimi zaman da birbirinden uzaklaştığını söylemek mümkündür.

Emek sürecindeki farklılıklar ve birbirine geçişme sürerken, aynı zamanda her iki kesim arasında örneğin, gelir düzeyi, işveren yönetim hiyerarşisi içinde yer alış ve işveren menfaatlerine yakın duruş gibi özgün sınıfsal bilinçliliğine ilişkin diğer etmenlerin ayrımı belirleyen olgular olarak öne çıktığı görülür. Üretim ilişkisi içinde işverene yakın olan üst kademe yöneticiler ve çevresi ile, kol emeğine yakın alt kademede yer alanlar ayrımı yapılabilir. Bu ayrıma göre, alt kademede yer alanların işçi sınıfına sadece konumlama değil, ama sınıf bilinçliliği açısından da yakın ve işçi sınıfı ile kader birliği yapığı söylenebilir.

Yeniden Marks'ın üretim modeline dönüldüğünde, bir kez daha onca yalınlığına karşın, Marksist sınıf tanımı içinde yer alan nitelendirmeler ile birlikte, farklı sınıfları oldukça başarılı bir biçimde temsil ettiği görülür. Bu durum, ücretli kesim için yapılan sınama için de bir kez daha anlaşılır. Ücretlilerin model içinde konumu ve üretim aracı sahipliliği testleri yanı sıra, son olarak sınıf bilinci için yapılan sınama ile modele yerleştirilmesi mümkündür. Bu onları emekten ve sermayeden yana tavır koymalarını açıklar.

Son olarak, modelin ideal kapitalist toplumlar için geçerli olduğu belirtilmelidir. Bundan şu sonucu çıkarmak mümkündür. Yani bu nitelikteki toplumlarda, sınıfların yer alışı nettir: Ya işçi sınıfı yanında olacaklar, ya da ona karşı sermayeden yana konumlanacaklardır.

Daha önce, bu "ara" sınıfların üretim araçlarına sahip olan kesiminin sermayenin yoğun saldırısı altında kaldığı ve hızla tasfiye edilmekte olduğundan söz edilmişti. Bu durum onları savunmaya geçmeye ve sermayenin bu saldırısına karşı koymaya itmektedir.

İşçi sınıfının kurtuluşu için bir ideoloji olması nedeniyle, Marksizm’in kendilerine çıkış yolu arayan bu kesimler tarafından da benimsenmesine hiç kimsenin bir diyeceği olamaz. Nitekim Marksist olsun olmasın, kendine “sol” veya “sosyalist” tanımını yakıştıran çok çeşitli siyasi görüşlerin olması çok doğaldır. Burjuvazi karşısında yenilen ve üretim araçları elinden alınan aristokrasi, kendini savunmak için işçi sınıfı sömürüsünü öne sürer. Benzer biçimde, modern kapitalizm ile eski ayrıcalıklı konumlarını yitiren küçük burjuvazi, içine düştüğü bitkisel yaşamdan çıkmak ve proletarya sınıfları içine itilmekten kurtulmak için can havli ile devrimci nutuklar atar.

Bir başka deyişle, sermayenin sistemini yerleştirmek ve egemenliğini pekiştirmek için uyguladığı reformlar bu kesimleri can havliyle işçi sınıfı ideolojisine sarılmak ve sermayeye karşı koymak için işçi sınıfının gücünden yararlanmak, ona tutunmaya iter.

Ama bunu yaparken de, Marksizm’in işçi sınıfının ideolojisi olduğunu unutup, işçi sınıfından kendisini arasına katmasını ister. Hatta bununla da kalmaz, işçi sınıfını kendi amaçları için kullanmaya kalkar. Bunu sağlamak için onun kendi sınıfsal tavrını korumasını istemez. Onun sınıf kararlılığı ve duruşunu kabul etmez. Bunu sözüm ona sınıf indirgemeci olmakla suçlar.

İşte bu durum, kesinlikle kabul edilemez.

Nitekim Mark ve Engels de, "emekçi sınıfların kurtuluşu" sorunu bağlamında bu ayrımı açıklıkla ve önemle koymaktadır. Marksizm, komünistlerin işçi sınıfı dışında kendilerini işçi sınıfına yakın hisseden diğer emekçi sınıf ve tabakaları kendilerine dert etmesine gerek olmadığını söyler. Nasıl olsa, işçi sınıfının kurtuluşu, aynı zamanda emekçi sınıfların tümünün kurtuluşu anlamına gelecektir.

Marks ve Engels, ömürleri boyunca kopmadıkları kendi siyasi eylemlerinde bunu hassasiyetle gözlemişler ve komünist partilerin içine küçük burjuva zihniyetinin nüfuz etmemesi, sınıf tavrının her ne pahasına korunması ve kollanması için gayret etmişlerdir. Üstelik sınıfsal tavrın bir an bile gözden kaçırılmasının onarılamaz felakete yol açacağını da göstermişlerdir.

Nitekim, Marks ve Engels, Alman Sosyal Demokratlarını içine sızan küçük burjuva unsurlardan arındırmak için ellerinden gelen çabayı gösterdiler. İlk önce küçük burjuva Lasallcılar ile komünist Ayzenahçıların birleşme sürecini enine boyuna incelediler. Daha sonra Alman işçi sınıfı için felaket anlamını taşıyacak bu birleşmeyi engellemek için var gücü ile çaba gösterdiler. Ancak çok uzun süren uğraşlar sonucunda, parti içindeki küçük burjuva unsurların partiden atılmasını sağladılar.

Ama heyhat! Küçük burjuva kaypaklığı parti içine sinmişti ve bu tasfiyeye rağmen partinin içine girmiş bu mikrobun arınması mümkün olmamıştı. Sınıf tavrını kararlı bir biçimde sürdürmek ve bu tavrını koymak adına dönüm noktasına gelindiğinde, birleşme sonrasında Enternasyonal’in en büyük partisi haline gelen Alman Sosyal Demokratları, işçi sınıfı davasına döneklik ettiler ve 1914’de burjuvaziye destek verdiler.

Dönekliğin sınırı yoktu ve gerisi geldi. Burjuvazi ile işbirliği yaparak 1918 Alman Devrimi'ni sabote ettiler. Spartaküs Birliği öncülerini hükümet ve yerel idarelerden tasfiye için burjuvazi ile işbirliği yapıp var güçleri ile çaba gösterdiler. Daha sonra dönekliklerini Alman işçi sınıfının yılmaz savaşçıları R. Lüksemburg ve K. Liebneckt dahil sayısız Alman komünistlerini haince öldürmeye kadar vardırdılar.

Küçük burjuva döneklerinin bu hainliği, komünistlerin sınıf tavırlarını koruma kararlılığı için ilelebet ibret vesilesi olacaktır.

Marksistler arasında sınıf tavrının korunmasının hayati önem taşıdığı hala daha tam olarak anlaşılamıyor. Sovyet devrimi ile gündeme getirilen işçi-köylü ittifakı, yada Çin devrimi ve benzeri devrimlerde köylülüğün devrimci ruhu, vs. gibi değerlendirmeler ile küçük burjuva radikalizmi her aşamada canlandırılmak ve sınıf hareketi önüne çıkartılmak isteniyor.

Oysa Marksizm, bütün bu arayışları başından beri kesip atan değerlendirmeleri yapmış durumda. Proletarya devrimi, ancak kapitalist ülkelerde, işçi sınıfının toplumun çoğunluğunu oluşturduğu koşullar altında mümkün. Dolaysı ile Sovyetler veya bir başka “devrim” niteliğinde hareketlerin Marksist anlamda proletarya devrimi ile ne kadar yakın ilişkili olduğunu sorusunun yanıtını tarih verecektir ve vermektedir de.

Ama küçük burjuva mantığı, aceleci, maceracı ve son aşamada dönek olduğu kadar, aynı zamanda da saldırgan ve küstahtır. Şimdi de, sınıf tavrını koruyanlara karşı getirdikleri sınıf indirgemeciliği suçlaması ile bir taraftan da işçi sınıfına inançsızlığı pompalamak istemektedir. Buna kanıt olarak sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş gibi günümüz kapitalizminde özgü olduğu söylenen kimi süreçlere atıf yapılıyor ve işçi sınıfının sayıca azaldığı yalanına başvuruluyor. Güya artık “beyaz yakalılar” öne çıkmıştır ve devrimci sürece katılması kaçınılmazdır.

Gerçekte küçük burjuva mantığı, var gücü ile kol ve kafa emeği arasındaki ayrımı işlemeye ve bu iki kesim arasında sözüm ona uzlaşmaz zıtlıkların olduğu propagandasını yaymaya çalışmaktadır. Bunun için de, Marksist sınıf vurgusuna saldırmakta ve bunu her fırsatta aşağılamaya tevessül etmektedirler. Sınıf indirgemeciliği yanı sıra, bu bağlamda getirilen suçlamalar, örneğin, işçicilik, ekonomizm, sendikalizm, vs. tümü, gerçekte bu sınıf tavrını aşındırmaya yöneliktir. Bütün bu saldırılar da işe yaramadığı ve işçi sınıfı eyleme geçtiğinde de bu sefer onların öncülerini kışkırtıcı olarak suçlamakta ve kitleler ile bağları kopartılmak istenmektedir.

Oysa sınıf tavrından bir an bile sapmanın her zaman burjuvaziye yarayacağına ilişkin işçi sınıfı tarihinde sayısız örnekler vardır.

Elbette sınıf hareketi önüne her türlü engel çıkartılacak ve onu yolundan saptırmaya kalkacaktır. Ama bütün bu engelleri aşması için işçi sınıfı ve onun öncülerinin elinde kalacak son silah sınıf tavrı olacaktır.

Sınıf tavrının korunması hayatidir. Her adımda canlandırılan ve sınıf hareketi önüne çıkartılan radikalizm ve döneklik ancak böyle savuşturulur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder